Anayasa Mahkemesinin Norm Denetimi Görevi ve Köy Korucularına Uygulanacak Disiplin Cezaları İle İlgili Uygulamalar


ANAYASA MAHKEMESİNİN NORM DENETİMİ GÖREVİ

GİRİŞ

            Çalışmamızda Anayasa Mahkemesi’nin 24.02.2022 tarih ve 31788 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2021/2 Esas, 2022/20 Karar sayılı, 24.02.2022 Tarihli iptal kararı incelenecektir. İlgili karar norm denetimine ilişkin olduğundan öncelikle Anayasa Mahkemesinin görevleri içerisinde münhasıran norm denetimi görevi ve norm iptali yetkisine değinilerek karara etki eden hukuki dayanaklar açıklanacaktır. Bu sebeple öncelikle kararı etkileyen hukuki değerlendirmeler yapılacak daha sonra karar özelinde inceleme yapılacaktır.

 

I.                 ANAYASA MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLDUĞU İŞLER

            T.C. Anayasasının 148. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkileri düzenlenmiştir. Hükme göre Anayasa Mahkemesinin görevli olduğu işler temel olarak kanunların, Cumhurbaşkanı kararnamelerinin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetlemek; Yüce Divan sıfatıyla Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcı vekilini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı yargılamakla görevlidir.

            Anayasa ile verilen diğer görevleri yerine getirmekle de yükümlü kılınmıştır. Anayasa ile verilen diğer işler: Bireysel başvuruları inceleyerek karara bağlamak, Genel Kurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarını görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılamak, Siyası partilerin devlet desteğinden kısmen veya tamamen yoksun bırakılması ile partinin kapatılması davasına bakmak, Siyasi partilerin mali denetimini yapmak, TBMM’nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması veya milletvekilliğinin düşürülmesi kararlarına karşı yasal süresi içinde yapılan itirazları değerlendirmek ve Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanını seçmektir.

            Çalışmanın konusu Anayasa Mahkemesinin, ‘kanunların, Cumhurbaşkanı kararnamelerinin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetlemek’ görevi olduğundan diğer görevlere sadece ismen değinilmekle yetinilecek, aşağıda norm denetimi görevi irdelenecektir.

II.               NORM DENETİMİ GÖREVİ: İPTAL ve İTİRAZ YOLU

Anayasa Mahkmesinin bakmakla görevli olduğu işler arasında kanunların, Cumhurbaşkanı kararnamelerinin ve TBMM İçtüzüğünün Anayasa’ya uygunluğun denetlenmesi olduğu belirtilmişti. Norm denetimi yasama organı tarafından yapılan normatif düzenlemelerin veya yürütme organının başı Cumhurbaşkanın kararnamelerinin hiyerarşik olarak en üstte olan Anayasaya uygunluğunun denetimini ifade eder. Anayasaya uygunluk sağlanarak devletin hukuki sisteminin düzeni ve hukuki güvenliğin sağlanması amaçlanmaktadır. Anayasamızın 148. Maddesi ile mahkemeye verilen norm denetleme görev ve yetkisine ilişkin benzer düzenleme 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 3. Maddesi ile de yapılmıştır. Madde hükmüne göre;

(1) Mahkemenin görev ve yetkileri şunlardır:

a) Kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde veya hükümlerinin şekil ve esas bakımından, Anayasa değişikliklerinin ise sadece şekil açısından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla açılan iptal davalarına bakmak.(1)

b) Anayasanın 152 nci maddesine göre mahkemelerce itiraz yoluyla kendisine intikal ettirilen işleri karara bağlamak…”

 

Anayasa Mahkemesince yapılacak norm denetimine ilişkin iptal yolu ve itiraz yolu olmak üzere 2 tür başvuru yolu öngörülmüştür. Öğretide iptal yoluyla başvuruya soyut norm denetimi; itiraz yoluyla başvuruya samut norm denetimi de denilmektedir.

 

İptal yolunun soyut norm denetimi olarak adlandırılmasının sebebi iptal yoluyla başvuruda henüz somut bir olayla ihlal meydana gelmeden Kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, TBMM İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Cumhurbaşkanı, TBMM’de en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubu ve üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyeler tarafından Anayasa Mahkemesine doğrudan doğruya başvuru yapmaları imkanı tanınmış olmasıdır. İptal başvurusu bunların Resmi Gazetede yayımlanmasından itibaren 60 gün içerisinde yaplabilir   ( Anayasa md 150&151).

 

Kanunların şekli bakımdan iptali için başvurma hakkı Cumhurbaşkanı veya TBMM üyelerinin beşte birine aittir. Başvuru kanunun yayımlandığı tarihten itibaren 10 gün içerisinde yapılabilir. Anayasa mahkemesince kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı ile sınırlıdır (Anayasa m. 148/2). Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır. (Anayasa m. 149/4)

 

İtiraz yolu ise Mahkemelerin önüne gelen somut bir olaya uygulanması gereken hükmün veya Cumhurbaşkanı kararnamesinin Anayasaya aykırı olduğu kanısında olması halinde Anayasa Mahkemesine aykırılık iddiasıyla başvurma hakkını ifade etmektedir. Mahkeme kendiliğinden veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasını ciddi bulması halinde bu kanıya varabilir. Bu halde mahkemece Anayasa Mahkemesine itiraz edilerek normun denetlenmesi talep edilir.

 

III.             İTİRAZ YOLUNA BAŞVURU ve İNCELEME USULÜ

İtiraz yolu Anayasanın 152. Maddesi ile öngörülmüş detaylı olarak 6216 sayılı kanunun 40 vd. maddeleri ile düzenlenmiştir. İtiraz yoluna ancak kanun ve Cumhurbaşkanı kararnamelerinin esasının Anayasaya aykırılığı iddiasıyla başvurulabilir. Bunların şekli bakımdan denetlenmesi itiraz yolu ile yapılamaz.

İtiraz yoluna başvuru hakkı mahkemelere verilmiştir. İtiraz yolunan başvurulabilmesi için;

·       Mahkemece bakılmakta olan bir dava (somut bir olay) olmalıdır.

·       Davaya uygulanabilecek bir kanun hükmü veya Cumhurbaşkanı kararnamesi olmalıdır.

·       Mahkeme bu hükümleri Anayasaya aykırı görmeli veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varmalıdır.

Bu şartların oluşmasından sonra mahkeme;

“a) İptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslını,

b) Başvuru kararına ilişkin tutanağın onaylı örneğini,

c) Dava dilekçesi, iddianame veya davayı açan belgeler ile dosyanın ilgili bölümlerinin onaylı örneklerini,

dizi listesine bağlayarak Anayasa Mahkemesine gönderir.”(6216 s.K. m. 40 )

Başvuru yapıldıktan sonra Genel Sekreterlik gelen evrakı kaleme havale eder ve keyfiyeti başvuran mahkemeye bir yazı ile bildirir.

Evrakın kayda girişinden itibaren on gün içinde başvurunun yöntemine uygun olup olmadığı incelenir. Açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvuruları, Mahkeme tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedilir. İlk inceleme neticesinde herhangi bir eksiklik bulunmaması halinde işin esasının incelenmesine geçilir.

Mahkemece başvurunun yapılmasından itibaren Anayasa Mahkemesi 5 ay içerisinde kararını verir ve açıklar. Bu süreçte başvuruyu yapan mahkemece Anayasa Mahkemesi kararı bekletici neden yapılarak davanın görülmesi bırakılır. 5 aylık süre sonunda Anayasa Mahkemesi tarafından verilen karar kesindir ve mahkeme tarafından uyulmak zorundadır.

Eğer Anayasa Mahkemesince başvurunun noksansız yapılmasından itibaren 5 ay içerisinde karar vermezse başvuran mahkeme tarafından dava görülmeye devam olunur ve yürürlükteki hükümlere göre karar verilir. Bu halde başvuran mahkemenin verdiği karar kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince başvuru karara bağlanırsa bu karar davanın görüldüğü mahkemeyi bağlar ve mahkeme Anayasa Mahkemesi kararına uymak zorundadır. (6216 s.K.m. 40)

Eğer Anayasa Mahkemesince işin esasına girilmesinden sonra ret kararı verilirse bu kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından itibaren on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla itiraz başvurusu yapılamaz. (Anayasa m.152/5)


IV.            KANUNLARIN YAPILMASI: HUKUK DEVLETİ İLKESİNİ ZEDELEYEN TORBA KANUNLAR

Kanun yapma yetkisinin Yasama organına yani TBMM’ye ait olduğu Anayasanın 7. maddesi ile “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” Şeklinde ifade edilmiştir. Yasama yetkisinin üç önemli özelliği vardır.  Bunlar yetkinin asliliği, genelliği ve devredilmezliğidir.

 

 Aslilik, araya herhangi bir vasıta girmeksizin TBMM’nin bir konu hakkında düzenleme yapabilmesi anlamındadır. Bir konu hakkında anayasal bir düzenleme olmasa dahi meclis tarafından doğrudan düzenleme yapılabilir. Yasama yetkisinin genelliği ilkesi TBMM’nin kanuni düzenleme yaparken konu bakımından herhangi bir çerçeve ile sınırlanmamasını ifade etmektedir. Hiyerarşi gereği anayasal ilkelere aykırı olmadıkça meclis her konuda düzenleme yapabilir. Tabi kanunun bir koyuluş amacı taşıması da gerekmektedir. Yani her kanun kamu yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumsal düzenin sağlanmasını amaçlamayan, belirli bir siyasal veya sosyal görüş gereği çıkartılan düzenlemelerin bireysel özgürlüğü kısıtlayıcı nitelikte olacağı kanaatindeyiz. İlke meclisin konu hakkında detaylı düzenleme yapabileceği anlamına da gelmektedir. Ancak hukuk düzenimizde genellikle meclis tarafından konu genel esasları ile düzenlenmekte, detaylı düzenlemelerin yapılması yürütme organına bırakılmaktadır. Burada karşımıza yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesi ve sorunu karşımıza çıkmaktadır.

Devredilmezlik ilkesi gereğince yapılabilecek düzenlemelerin ancak milli iradeyi temsille yetkili olan Meclis tarafından yapılması gerekmektedir. Her norm özelliği taşıyan düzenlemenin, bireylerin günlük hayatına, haklarına ve özgürlüklerine müdahale anlamı taşıyabilmesi sebebiyle böyledir. Ancak devletin organlarının her ne kadar birbirinden bağımsız olması asıl olsa da hukuki bir düzen içerisinde işbirliği ve uyum içerisinde çalışması gerektiği de unutulmamalıdır. Yürütme organının her işlemi hukuk alanında bir sonuç doğurmaktadır. İdari işleyişin ve kamu hizmetinin devamının sağlanılabilmesi için bir takım kuralların olması gerekmektedir. Bu kurallar da özelliği gereği birer yasal düzenleme niteliği taşımaktadırlar. İşte yasama organının kanun ile çerçeveyi belirlediği durumlarda detaylı ve tekniksel düzenlemeleri yürütme organına bırakması ve toplumsal düzenin sağlanarak kamu hizmetinin devam ettirilmesi yasamanın devredilmezliği ilkesine halel getirmeyecektir. Burada yasama yetkisi devredilmemekte kanunların uygulanabilirliğini sağlamak amacıyla yürütme organına detaylı düzenlemeleri yapma yetkisi tanınmaktadır.

 

Kanun yapım süreci uzun ve zor bir süreçtir. Hukuk kişilerinin hakları ve özgürlükleri yapılan düzenlemelerden etkilendiği için meclis tarafından her bir düzenleme dikkatli ve özenli bir çalışma ile ortaya çıkarılmalıdır. Bu sebeple kanunun çıkarılması için bir takım usuller belirlenmiştir.  Kanun yapma usulleri burada ele alınmayacaktır. Bizim açımızdan önemli olan kanunların yapılış amacıdır.

Anayasamızın ilk maddesi ile Türkiye’nin Cumhuriyet rejimi ile yönetilen bir ülke olduğunu vurguladıktan sonra 2. Madde ile cumhuriyetin esasları belirlenmiştir. 2. Maddeye göre ;

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”  

Genellik ilkesinden bahsederken her kanunun kamu yararı amacı taşıması gerektiğini belirtmiştik. Kanunlar yapılırken kişilerin temel haklarının özlerine dokunulmamaya özen gösterilmelidir. Bu sayede insan haklarına saygıdan bahsedilebilir. Ayrıca kanunlar bir toplumun işleyişini belirleyen kurallardır. Bu sebeple keyfi düzenlemeler yapılmamalıdır. Kanunların yapılış amacı belirli bir kısmın menfaatini korumak değil toplumun menfaatlerini korumaktır. Toplumsal menfaatin ne kadar korunduğu o devletin ne kadar demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunun ölçüsüdür.

Hukuk devletinin izdüşümü;

-        Bireyler arasında eşitliğin sağlandığı

-        Anayasal temel hak ve özgürlüklerin sağlanabildiği

-        Kanunların yargı denetimine tabi olduğu

-        Kuralların bireyler tarafından bilinebilirliğin ve  hukuki belirliliğin sağlandığı

-        Kişilerin hak ve özgürlüklerine müdahalenin ancak yasal ilkeler çerçevesinde mümkün olduğu

-        Mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olduğu

-        Bireylerin haklarına idarenin müdahalelerinin kısıtlandığı, idarenin eylemlerinin yargısal denetime tabi tutulduğu, keyfiyetin engellendiği

Sonuçta hukuki güvenliğin amacı bir toplumsal düzenin sağlanmasıdır. Bu sayılan koşullar örnekleyici olup anayasamızın her bir hükmü ile bu amaca yönelik düzenlemeler yapılmıştır.

 

Bu konu hakkında son olarak değinmek istediğimiz bir husus daha vardır ki bu husus Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olma yolunda en büyük engellerinden birini oluşturmaktadır. Bu husus Torba Kanunlardır.

Torba Kanun;  Birden fazla kanunu ilgilendiren ve/veya birden fazla konu hakkında yapılacak düzenlemelerin tek bir kanunla yapılması anlamına gelmektedir. Uygulamada genellikle torba kanunların adının “...... kanununda ve bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkında kanun” olduğunu görürüz. Bu kanunlar adından da anlaşılacağı üzere bazı durumlarda hiç alakaları bile olmayan konuları bir torbanın içine atılan şeyler misali bir araya getirilerek düzenlemektedir.

Bu kanunlar günümüzde de hukuk düzenini en çok zedeleyen sebeplerden biridir. Zira her an her konuda ve kanunda düzenleme yapılarak yeni bir kural getirilebilir, mevcut bir kural kaldırılabilir veya değiştirilebilir. Kuralları uygulayacak ve kendisine karşı uygulanacak olan kişiler yeni normları takip edememe sorunu yaşamaktadır.  Bu durum hukuk kurallarının birbirleriyle çelişmesine sebep olduğu gibi kuralların bilinebilirliğini ve belirliliğini azaltmaktadır. Bir arada yapılan düzenleme anlaşılacağı üzere pek de detaylı ve özenle yapılmamaktadır. Bu kanunlar ile hukuk devletinin hemen bütün ilkeleri ihlal edilmekte, temel hak ve özgürlükler tehlikeye düşmekte ve hukuk kurallarını gereği gibi uygulamayı sevmeyen idareye geniş yetkiler tanımaktadır.

V.              İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKMÜ ve KARAR

Ele aldığımız Anayasa Mahkemesinin 2021/2 E., 2022/20 K. 24.02.2022 tarihli kararında iptali istenilen hüküm 27.05.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5673 sayılı kanunun 2. Maddesi ile 442 sayılı Köy Kanununa eklenilen ek 18. Maddede yer alan disiplin cezalarına ilişkin düzenlemedir. İlgili hüküm

       Geçici köy korucuları ile korucu başlarının; görevlendirme şekilleri, göreve alınmalarında aranacak şartlar, görevleri, uygulanacak disiplin cezaları ve görevlerine son verilmesini gerektiren haller, disiplin amirleri, yararlanacakları giyim eşyaları ile bunların şekli ve verilme zamanları, eğitim ve denetim usûl ve esasları, sicil ve izinleri, ilk müracaatlarında sahip olmaları gereken sağlık şartları, başka bir işte çalışma hakları ile bu Kanunda yer alan diğer hususlara ilişkin uygulamalar Cumhurbaşkanınca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir." Şeklindedir.

Başvuru, hükmün Anayasanın 2. ve 38. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle yapılmıştır. Anaysa Mahkemesince 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. Maddesi ( başvuru gerekçesiyle bağlı olmama ) gereğince inceleme, Anayasanın 2. Maddesi hukuk devleti ilkesi Ve 7. Maddesi yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesi çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. 

Anayasa Mahkemesince “Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuki güvenliği sağlayan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.”ifadeleriyle Anayasanın 2. Maddesinde yer verilen hukuk devleti tanımlanmıştır.

 

Hukuk devleti bir takım ilkeleri ihtiva eder. Bu ilkelerden en temel olanı belirliliktir. Belirlilik ilkesi gereğince “yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına imkân tanımaması gerekir.” Belirlilik ilkesi hukuki güvenlik ile doğrudan bağlantılıdır. Hukuki belirlilik sağlanmadıkça hukuki güvenlik de sağlanamayacaktır. Yasal hükümlerin uygulanabilirliğinin sağlanması açısından belirlilik büyük bir önem arz etmektedir. Eğer bir ülkede yasal düzenlemelerin usulüne uygun şekilde yapıldığı var sayılsa dahi bu kuralları uygulayacak ve kendisine karşı uygulanacak olan halk tarafından bilinmiyor veya anlaşılamıyorsa hukuki bir düzenden bahsedilemeyecektir. Hukuk düzeninin mevcut olmadığı yerde hukuk devletinden bahsedilemeyeceğinden halk idarenin keyfi yönetimine bırakılmış olacaktır.

Anayasanın 7. Maddesi ile Yasama yetkisinin devredilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Mahkemece devredilmezlik hususunda değerlendirme yapılarak yasama organının türevsel düzenleyici işlemler bakımından yürütme organını yetkilendirebileceğini ancak Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürüme organının yetkilendirilemeyeceğini aksi halde devredilmezlik ilkesinin ihlal edileceğini vurgulamıştır.  Değerlendirmeye göre kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda idareye ancak yasama organı tarafından sınırlar çizilerek türevsel konularda düzenleme yapma yetkisi verilebilir. Bu yasama yetkisinin devredilemezliğinin ihlali anlamına gelmeyecektir.

Disiplin cezaları devlet memurları, diğer kamu görevlileri ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına mensup kişiler hakkında; bu kişilerin suç niteliğini taşıyacak kadar ağır olmayan fakat kamu hizmeti düzenini bozan eylemleri neticesinde uygulanan yaptırımlardır. Disiplin cezaları eylemlerin ağırlığına göre kınama, uyarma, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve memurluktan çıkarma vb. cezalardır. Bu cezalar kişilerin özlük dosyasına eklenerek kayıt altına alınmakta bir takım hak yoksunluklarına sebep olmaktadır. Bu sebeple temel hak ve özgürlüklere tesir eder nitelik taşımaktadırlar.

İptali istenilen kanun hükmünde disiplin cezalarının uygulanacağı kişiler güvenlik korcuları ile korucu başlarıdır. Bu kişiler kamu hizmeti ifa etmekte olduklarından geniş anlamda kamu görevlisidirler. Bunlar hakkında disiplin cezaları uygulanabilmektedir ve bu cezalar temel hakları zedeleyebilecek niteliktedir. Anayasanın 13. Maddesi ile güvence altına alınan kanunilik ilkesi gereğince bu kişiler hakkında uygulanabilecek yaptırımların kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Yürütme organı ancak idari işleyişin gerektirdiği ölçüde ve yasama organının belirlediği temel sınırlamalar içinde düzenleme yapabilecektir.

5673 sayılı kanunun 2. Maddesi ile 442 sayılı Köy Kanununa eklenilen ek 18. Maddesi ile yapılan düzenlemeye göre güvenlik korucuları ile korucu başları hakkında uygulanacak disiplin cezaları Cumhurbaşkanınca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenebilecektir. Ancak hangi eylemlerin disiplin cezası gerektireceği ve uygulanacak cezaların neler olduğu belirli değildir. Hüküm bu haliyle her türlü geniş yoruma açık ve idarenin keyfi işlemlerine yer verecek mahiyettedir. Temel hakları derinden etkileyebilecek cezaların, yaptırımla karşı karşıya kalabilecek bireyler tarafından bilinmemesi ve idarenin müdahale yetkisinin geniş olması ve hatta bazı disiplin cezalarına karşı yargı yoluna başvurulamayacak olması hukuki belirlilik ve güvenlik ilkesini ihlal etmektedir. Bu ilkeler hukuk devletinin gerekleridir. Bunların ihlal edilmesi Türkiye Cumhuriyetinin Hukuk devleti olduğunu ifade eden Anayasanın 2. Maddesinin ihlali anlamına gelmektedir. Ayrıca idareye verilen düzenleme yapma ve müdahale yetkisinin sınırları çizilmediği ve belirsizlik hakim olduğu için yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesi de ihlal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesince de

“16. Kuralda disiplin suç ve cezalarıyla ilgili genel ilkeler ortaya konulmadan, kanuni çerçeve çizilmeden, güvenlik korucuları ile korucu başlarına ilişkin disiplin cezaları ve bu cezaları gerektiren eylemler genel hatlarıyla da olsa belirlenmeden, disiplin esaslarıyla ilgili hususların tamamının düzenlenmesi yönetmeliğe bırakılmak suretiyle yürütmeye sınırsız, belirsiz, geniş bir düzenleme yetkisi tanınmıştır.

17. Bu itibarla kural belirlilik ve yasama yetkisinin devredilmezliği ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.” Gerekçesine ulaşılarak;

“18. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. ve 7. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.” Kararı verilmiştir. Bütün çalışma boyunca yapmış olduğumuz açıklamalardan anlaşılacağı üzere biz de Anayasa Mahkemesinin yapmış olduğu değerlendirmelere ve iptal kararına katılıyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

            

ETİKETLER: #