Bireysel Başvuru
1. BİREYSEL
BAŞVURU KURUMU
“Bireysel
Başvuru”, hukukumuza 07.05.2010 günlü, 5982 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile kabul
edilmesi ile girmiştir.
Anayasamızın 148. maddesinde yapılan değişiklik sonucunda
148.maddeye “Herkes, Anayasada güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır. Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz. Bireysel başvuruya ilişkin usul ve
esaslar kanunla düzenlenir.” ibaresi eklenmiştir.
1982 Anayasasının 2. maddesi Türkiye Cumhuriyetinin,
toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu öngörmektedir.
Yine Anayasanın 5. maddesinde devletin temel amaç ve görevleri arasında
“kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmak” sayılmıştır.
Devletin amaçlarından biri, “temel hak ve özgürlükleri
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak” olduğuna göre, bu
özgürlüklerin en başta kamu gücü tarafından ihlal edilmesini önlemek, temel hak
ve özgürlük ihlallerini ortadan kaldırmak veya bu ihlalleri müeyyideye bağlamak
da “insan haklarına saygılı” bir “hukuk devletinin” temel amaç ve
görevlerindendir. Bu nedenle anayasa yargısı hukukunda “bireysel başvuru”
yolunun kabul edilmesini, Anayasanın 2. ve 5. maddesinin öngördüğü ilkelerin
daha da güçlendirilmesi yolunda önemli bir adım olarak kabul etmek gereklidir.
Bireysel başvuru, temel hak ve özgürlükleri kamu gücü
tarafından ihlâl edilen bireylerin tüm idari ve yargısal yolları tükettikten
sonra iç hukukta başvuracakları tali, yardımcı ve istisnai nitelikte bir hak
arama yolu ; olağanüstü bir yasa yolu ve hukuki çare olarak tanımlanabilir.
Bireysel başvurunun esas anlam ve amacını, bireylerin temel
hak ve özgürlüklerini devlete karşı koruma olanağı sağlayan özellikli ve
olağanüstü bir yargı yolu olması oluşturmaktadır.
2. BİREYSEL
BAŞVURUNUN KAPSAMI
Bireysel başvuru, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerinden
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu Protokoller
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlalinden dolayı mağdur
olduğunu iddia eden kişiler tarafından yapılabilir.
Anayasanın 148. maddesinin 3. fıkrası herkesin, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (AİHS) kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceğini öngörmektedir.
Paralel bir şekilde 6216 sayılı kanunun 45. maddesinin 1. fıkrası da herkesin,
Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabileceğini öngörmüştür. Söz konusu kanun, Anayasal hükmü
daha somutlaştırmış ve temel hak ve özgürlüklerden salt AİHS kapsamındakileri
değil, Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındakileri de bireysel
başvuru konusu olarak kabul etmiştir.
Örneğin yaşama hakkı, işkence ve eziyet yasağı, zorla
çalıştırma yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği, hak arama hürriyeti, suç ve
cezaların kanuniliği, özel hayata, aile hayatına, konut ve haberleşmeye saygı,
düşünce, din ve vicdan hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti,
toplantı ve örgütlenme hürriyeti, mülkiyet hakkı, serbest seçim hakkı, temel
hak ve hürriyetlerin korunması, eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi, eşitlik ve
etkili başvuru hakkı bu kapsamda sayılabilecek haklardandır.
Bireysel başvuru konusunun belirlenmesindeki en önemli
husus, başvuruya konu olan ihlalin Anayasamızda güvence altına alınmasına ek
olarak aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından da güvence
altına alınmış olması gerektiğidir. Sadece Anayasa tarafından güvence altına
alınmış ancak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından güvence altına
alınmamışsa veya bu durumun tersi olmuşsa, bireysel başvuru mekanizmasının
çalıştırılmasına imkan bulunmamaktadır.
Örneğin “sosyal güvenlik hakkı” Anayasamızda güvence altına
alınmış olmasına rağmen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin güvence kapsamında
olmadığından dolayı bireysel başvuru konusu yapılamaz.
Bireysel başvuru, olağanüstü kanun yolu olarak
nitelendirilmemelidir. Çünkü böyle bir ifade, öncelikle bir yargı düzeni içinde
kalan olağan - olağanüstü kanun yollarının tasnifinde yer alan klasik
olağanüstü kanun yolları terimi ile karıştırılmasına yol açabilecektir.
Zira bireysel başvuru yolu istisnai ve ikincil nitelikte bir
başvuru yolu olması nedeniyle süper temyiz makamı da değildir. Bireysel başvuru
yolu ancak kanun yolları tüketildikten sonra kullanılabileceğinden, özel olarak
tanınmış bir hak durumundadır.
3. DİĞER
ÜLKELERDE BİREYSEL BAŞVURU KURUMU
3.1. Almanya
Federal
Almanya, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru açısından önemli bir örnektir.
Her şeyden önce Federal Almanya Anayasa hukukunun ve anayasa yargısının en
gelişmiş olduğu ülkelerden biridir ve Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru
kurumu, en kapsamlı şekliyle bu ülkede uygulanmaktadır. Kıta Avrupa’sında
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru kurumu esas olarak Federal
Almanya’da ortaya çıkıp gelişmiş ve buradaki uygulama diğer
ülkelere kaynak teşkil
etmiştir. Federal Almanya’da da tıpkı Türkiye’deki gibi
anayasa yargısı yetkisi, bu iş
için özel olarak kurulmuş bir mahkemeye (Anayasa Mahkemesi)
verilmiş yani merkezi anayasa yargısı sistemini benimsemiş bir ülkedir. Son
olarak, Federal Almanya’nın hukuk geleneği olarak Türkiye’ye Anglosakson hukuk
geleneğinden
daha yakındır.
3.2. Avusturya
Avusturya,
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruyu (Avusturya hukukundaki adıyla anayasa
şikâyeti), ilk uygulayan ülke olması, Avrupa modeli anayasa yargısının doğduğu
yer olması ve Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun sadece idarenin eylem ve
işlemlerine karşı tanınmış olması; başka bir ifade ile Almanya ve İspanya’daki
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurulara oranla kapsamı çok dar tutulmuştur.
3.3. İspanya
İspanya’da
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru, Almanya’dakine göre dar kapsamlı olması
(sadece yargı kararlarına ve yürütmenin eylem ve işlemlerine karşı kabul
edilmiş olması), asıl hak sahibi yanında Ombudsman ve Cumhuriyet savcılığına da
başvuru hakkının tanınmış olması ve kurumu uzun süredir uygulandığı bir ülke
olması açısından ilginç bir örnektir.
3.4. Macaristan
Karşılaştırmalı hukuk başlığı altında incelediğimiz Almanya,
İspanya, Avusturya, , Güney Kore ve Meksika örneklerinin hepsinde, kamu gücü
işlemiyle bir temel hak ya da özgürlüğü ihlal edilen kişinin doğrudan Anayasa
Mahkemesi’ne başvurmasını öngören, gerçek anayasa şikâyetinin değişik
uygulamalarından bahsedildi.
Macaristan örneğinde 1 Ocak 2012 tarihine kadar bunların
aksine sadece gerçek olmayan anayasa şikâyetine yer verilmekteydi.
Ancak Macaristan’da 1
Ocak 2012 tarihinden itibaren hukuki menfaat şartı söz konusu olmaksızın bir
normun Anayasaya aykırı olduğu iddiası ile herkese tanınan Anayasa Mahkamesi’ne
başvurma hakkına yani actio popularis uygulamasına son verilmiş; bunun yerine
iki tür gerçek anayasa şikâyeti uygulamaya sokulmuştur.
Gerçek olmayan anayasa şikâyeti temel bir hak ve özgürlüğü
ihlal ettiği iddia edilen yasal düzenlemeye karşı bütün kanun yolları
tüketildikten sonra Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurudur. Bu başvuru türünün
gerçek anayasa şikâyetinden farkı, temel hak ve özgürlüğün ihlaline yol açan
yargı kararına veya idari işleme karşı değil; bu karar veya işleme dayanak
teşkil eden norma karşı Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılmasıdır.
3.5. Güney Kore
Güney
Kore, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun (Güney Kore’deki adıyla anayasa
şikâyeti davası) yasama ve yürütmenin işlemlerine karşı tanınmış olması; başka
bir ifadeyle yargı kararlarına karşı
bireysel başvuruda bulunmamanın yasak olması ve farklı bir coğrafi bölgeden
(Uzak Doğu) olması açısından ilginç bir örnektir.
3.6. Rusya
Rusya’daki
uygulamada ise, somut bir olayda uygulanan kanunla anayasal hakları ihlal
edilen vatandaşların bireysel ya da toplu olarak Anayasa Mahkemesi’ne
dilekçeyle başvurma hakkı vardır. Vatandaşların yanı sıra Federal Kanunda
öngörülen dernekler ve diğer kişilerle, kurumlar da bu hakka sahiptir” (m.
96/1). Rus Federal Anayasa Mahkemesi, bu hüküm çerçevesinde yurttaşların
bütün haklarının koruma kapsamında
olduğunu belirtmektedir230. Başka bir ifadeyle Rusya’da Anayasa Mahkemesi’ne
bireysel başvuru, Anayasadaki bir kısım temel hak ve özgürlükle sınırlanmamış;
Anayasadaki tüm haklara teşmil edilmiştir.
3.7. Bireysel Başvuru Benzeri Kurumlar
Bireysel
başvuru kurumu, uygulama kapsamı ülkeden ülkeye farklılık gösterse de başta
Almanya, Avusturya, İspanya, Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovak
Cumhuriyeti, İsviçre, Belçika, Rusya, Meksika, Brezilya, Arjantin ile diğer
Latin Amerika ülkeleri olmak üzere, Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda ve Güney
Kore gibi 40’tan fazla ülkede uygulanmaktadır.
Anglo-Amerikan hukukunda ise, teknik anlamda bireysel
başvuru kurumu olmasa da, “writ of certiorari, writ of mandamus veya writ of
prohibition” adı verilen kanun yolları bireysel başvuruyla benzer işlevlere
sahiptirler.
Writ of certiorari, temyiz müzekkeresi adı verilen bir
başvuru yoludur. Uygulama olarak süper temyiz kavramına benzemektedir. Bu uygulamada yüksek mahkeme, alt yüksek
mahkemelerin kararlarını denetlemekte, hukuka uygun olup olmadığına dair
kararlar vermektedir.
Writ of mandamus, yüksek mahkeme müzekkeresi olarak
tanımlanabilmektedir. Bu uygulamada
yüksek mahkeme kendiliğinden karar denetlemesi yapabilmekte ve yüksek mahkeme
olmasından kaynaklı yetkileri ile alt mahkemeleri bağlayıcı kararlar
verebilmektedir.
Writ of
prohibition, yasaklar müzekkeresi olarak tanımlanabilir. Bu uygulamada yüksek mahkeme, alt
mahkemelerin uygulamalarında yapılabilecek hatalardan özellikle üst seviyede
ihlal yaratacakları belirlemekte ve bunların alt mahkemelerce ihlal edilmesini
engelleyici kurallar koymaktadır.
4. BİREYSEL
BAŞVURU ŞARTLARI
4.1. Kişi Yönünden Şartlar
Anayasa’da,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve Türkiye’ nin taraf olduğu ek
protokollerde, güvence altına alınan hakları ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler herkes, bireysel başvuru yapabilir.
6216
sayılı yasanın 46. maddesinde;
1.Bireysel
başvuru ihlâle yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle
güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.
2.Kamu
tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz. Özel hukuk tüzel kişileri ise sadece
tüzel kişiliğe ait hakların ihlâl edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda
bulunabilir.
3.Yalnızca
Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancılar bireysel başvuru
yapamaz.”denmek suretiyle bireysel başvuru yolunu kullanacaklar, belirli ölçüde
sınırlamıştır.
Anayasanın
148. maddesinin 2. fıkrasında “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel
hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi
birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir.” denilmektedir. Burada “herkes” ifadesiyle bireysel başvuru
hakkına sahip olanlar belirtilmiştir.
Anayasa
Mahkemesine başvuru hakkı olanları gerçek kişiler, tüzel kişiler ve yabancı
uyruklu kişiler açısından ele almakta yarar görülmektedir.
4.1.1. Gerçek Kişiler
Günümüz
modern hukuk düzenlerinde her insan ırk, yaş, vatandaşlık gibi durumları
gözetilmeksizin hukuk karşısında bir hak süjesidir. Bu sebeple de bir kişi
olması hasebiyle hak ehliyetine sahiptir.
Bu durum TMK?nın8.maddesinde; “Her insanın hak ehliyeti
vardır” şeklinde ifade edilmiştir.
Gerçek
kişiler, hukukun esas muhatabıdır. Kişilik, çocuğun sağ olarak doğduğu anda
başlar ve ölümle birlikte sona erer. Her
kişi hak sahibi olabilir ve borç altına girebilir. Bu durum hak ehliyeti olarak
ifade edilir. Eski yasada medeni haklardan yararlanma ehliyeti olarak da ifade
edilen bu durum tüm kişiler açısından hukuken verilmiş olan bir statüdür. Hak
ehliyeti, kişinin iradesine ve fiillerine bağlı olmaksızın kazanılan bir
ehliyettir. Hak ehliyetine sahip olan
herkes, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabilmektedir.
4.1.2. Tüzel Kişiler
Tüzel
kişiler, yasada öngörülen şartlara sahip oldukları anda kişilik kazanırlar ve
yine yasada öngörülen şartların gerçekleşmesi durumunda kişilikleri son
bulur. Kişilik kazandıkları anda hukuk
düzeni tarafından hak ve borç sahibi olabilirler. Her tüzel kişi, Anayasa
Mahkemesi?ne bireysel başvuru yapamaz.
6216
sayılı yasanın 46. maddesinin 2. fırkasında, tüzel kişiler; özel hukuk tüzel
kişileri ve kamu hukuku tüzel kişileri olarak ikili ayrıma tabi tutulmuştur.
Özel
hukuk tüzel kişileri ile kamu hukuku tüzel kişileri arasındaki ayrıma dikkat
etmek gerekmektedir. Uygulamada Anayasa Mahkemesi, başvuranın kamu hukuku tüzel
kişisi olması sebebiyle esas incelemesine girmeden dosyayı reddetmektedir.
Bu
kapsamda İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi , Doğubayazıt Ticaret ve Sanayi
Odası ile Büğdüz Köyü?nün yapmış olduğu bireysel başvurular,
başvurucuların kamu tüzel kişisi olup bireysel başvuru yapmaya hakkı
olmadıklarından yola çıkılarak kişi yönünden yetkisizlik gerekçesiyle
reddedilmiştir. Çünkü kamu hukuku tüzel kişilerine bireysel başvuru hakkı
tanınmamıştır.
Özel hukuk tüzel kişilerine ise bireysel başvuru hakkı
sınırlı olarak tanınmıştır. Özel hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait
haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir. Özel
hukuk tüzel kişiliği içerisinde gerçek kişi olarak tüzel kişiliği kullanarak
başvuru imkanı tanınmamıştır. Böyle bir teşebbüste başvurunun usulden reddi
gerekir.
4.1.3. Yabancı Uyruklu Kişiler
6216
sayılı yasanın 46. maddesinin 3. fıkrasında yabancıların Türk vatandaşlarına
tanınan haklar ile ilgili olarak bireysel başvuru yapamayacağı düzenlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi?ne başvuruda olduğu gibi Anayasa Mahkemesi?ne
müracaatta da herkese başvuru hakkı tanınması etkin bir hukuki koruma
sağlayacaktır.
Metindeki
yabancı kavramını, geniş bir yorumla, vatandaş olmayan herkes şeklinde
yorumlamak gerekmektedir. Mülteciler, vatansızlar ve sığınmacıların da bu hakka
sahip olduğu gerçeğini kabul etmek gerekir. Aksi halde Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi öncesinde insan hakkı ihlalini inceleyecek etkin bir mekanizma
işlevsiz kalacaktır. Bu sebeple,“herkes” ifadesine, vatandaş veya yabancı
herhangi bir ayrım yapmaksızın tüm kişileri kapsayan bir anlam vermek
gerekir.“Herkes” kavramından, temel hak ve özgürlüklere sahip bütün bireyler
anlaşılmalıdır.
Bu
aşamada yurttaşlar ile yabancılar arasında bir ayrıma gitmeye gerek yoktur.
Bununla birlikte 6216 sayılı yasanın 46. maddesinin 3. fıkrası, yalnızca Türk
vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancıların bireysel başvuru
yapamayacağını öngörmüştür.
Anayasa?da
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden aynı zamanda AİHS kapsamında
korunan haklar olan yaşam hakkı (madde2), işkence yasağı (madde 3), kölelik ve
zorla çalıştırma yasağı (madde4), özgürlük ve güvenlik hakkı (madde5), adil
yargılanma hakkı (madde6), suç ve cezaların (madde7), özel ve hayatına saygı
(madde8), düşünce vicdan ve din özgürlüğü (madde9), ifade özgürlüğü (madde10),
toplantı ve dernek kurma özgürlüğü (madde11), evlenme hakkı (madde12),etkili
başvurma hakkı (madde13) ve ayrımcılık yasağı (madde14) yabancılarında
yararlandığı haklardandır.
Bununla
birlikte durum, AİHS?nin Türkiye?nin taraf olduğu ek protokolleri kapsamında
korunan haklar açısından özellikle mülkiyetin korunması (Ek 1. Protokol madde
1), eğitim hakkı (Ek 1. Protokol madde 2), serbest seçim hakkı (Ek 1. Protokol
madde 3), serbest dolaşım özgürlüğü (Ek 4. Protokol madde 2) ile vatandaşların
sınır dışı edilmeleri yasağı (Ek 4. Protokol madde 3) yabancılar için özellik
arz edebilir. Yabancılar, bu haklarla ilişkili olarak ancak yasaların
kendilerine tanıdığı sınırlar çerçevesinde bireysel başvuru hakkından
yaralanabileceklerdir.
4.2. Maddi Şartlar
4.2.1. Güncel Ve Kişisel Bir Hakkın Bulunması
Bireysel
başvurunun konusu, yukarıda değinildiği üzere genelde temel hak ve hürriyetler
olmaktadır. Ancak bireysel başvuruya konu olan yasadan, işlemden veya eylemden,
başvurucunun kişisel olarak, güncel bir hakkının ve doğrudan etkilenmiş olması
gerekmektedir.
Kişisellik şartı, şikâyet konusu işlem, eylem veya yasadan
başvurucunun kendisinin etkilenmesini anlatmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun
kendi haklarının ihlalden etkilenmesi gerekmektedir.
Doğrudan ilgili olma şartı, temel hak ihlalinin anayasa
şikâyetine konu olan yasa, eylem veya işlem tarafından gerçekleştirilmesini
ifade etmektedir. Aslında doğrudan ilgili olma şartı, yasalara ve diğer
normlara karşı yapılan başvurular açıdan önem taşımaktadır. Bu nedenle,
yasaların veya düzenleyici normların uygulanması için başka idari işlemler
gerekiyorsa, ancak bu işlem veya eylemlere karşı yapılan anayasa şikâyeti
başvuruları kabul edilmektedir. Ancak uygulamada, başvurucunun yasa yollarını
hiçbir şekilde kullanma imkânı yoksa veya olmamışsa, düzenleyici işlemlere
karşı anayasa şikâyeti başvurularında doğrudan ilgili olma şartının
karşılandığı kabul edilmektedir.
Güncellik ise, bireysel başvuru konusu eylem, işlem veya
normun başvuruculara ne zaman uygulandığı veya uygulanacağı konusuyla
ilgilidir. Başvurunun yapıldığı anda temel hak ihlaline neden olan yasa, işlem
veya eylem mevcut olmalıdır. Başvurucunun temel haklarının ihlal edilip
edilmediği her anayasa şikâyetinde yeniden değerlendirilmelidir. Kendilerine
hiçbir zaman uygulanmamış ve uygulanma ihtimali olmayan işlem veya normların
bireysel başvuruya konu edilmesi söz konusu değildir.
4.2.2. Hakkın Güvence Altına Alınmış Olması
Başvuruya
konu olan ve ihlal edildiği değerlendirilen hak, hem Anayasa hem de Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından güvence altına alınmış olmalıdır. Sadece
anayasa veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından güvence altına alınmış
haklar açısından başvuru mümkün değildir.
Hem
Anayasa hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından güvence altına
alınmış haklara örnek olarak;
1. Yaşama
hakkı,
2. İşkence
ve eziyet yasağı,
3. Zorla
çalıştırma yasağı,
4. Kişi
hürriyeti ve güvenliği,
5. Hak arama
hürriyeti,
6. Suç ve
cezaların kanuniliği,
7. Özel
hayata, aile hayatına, konut ve haberleşmeye saygı,
8. Düşünce,
din ve vicdan hürriyeti,
9. Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti,
10. Toplantı
ve örgütlenme hürriyeti,
11. Mülkiyet
hakkı,
12. Serbest
seçim hakkı,
13. Temel hak
ve hürriyetlerin korunması,
14. Eğitim ve
öğretim hakkı ve ödevi,
15. Eşitlik ve
etkili başvuru hakkı
bu kapsamda sayılabilecek haklardandır.
4.2.3. Hakkın Kamu gücü Tarafından İhlal Edilmiş
Olması
6216
sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
46. maddesinin 1. fıkrasında “bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri
sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir” denmektedir.
Maddedeki güncel etkilenme ile “şimdi, yani hâlihazırda
zarar görmüş olma”nın amaçlandığı açıktır.
Yine bireysel başvuru, ihlale neden olduğu ileri sürülen kamu gücü
işlemleri aleyhine yapılabilecektir. Bireysel başvuru konusu kamu gücü
davranışı bir eylem ya da işlem şeklinde olumlu bir davranış olabileceği gibi,
yapılması gereken bir işlem ya da eylemin yapılmaması biçiminde olumsuz bir
davranış da olabilecektir.
Nitekim 6216 sayılı 117 Kanun’un 45. maddesinin 2.
fıkrasında kamu gücünün “ihmal”inden söz edilmesi de bunun açık bir kanıtıdır.
Bireysel başvuruya konu olabilecek kamu gücü işlemleri,
bireyler
bakımından bağlayıcı ve emredici nitelik taşıyan
işlemlerdir. Çünkü başvuru konusu olabilecek işlemin bireyin temel anayasal
hakkını ihlal etmesi gerekeceğinden, bağlayıcı olmayan işlemler, genel
direktifler, kurum içi görüş bildirimleri, bilirkişi raporları, öneri ya da
tavsiyeler bireysel başvuru konusu edilemez.
Genel olarak kamu gücü kavramından yasama, yürütme ve yargı
organlarının işlem ve eylemleri anlaşılsa da 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin 3. fıkrasına göre, yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler
aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi
kararları ile Anayasa’nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel
başvuru kapsamı dışında tutulmuştur.
Doktrinde bu konuda bir çelişkiye işaret edilmelidir. Öyle
ki, Anayasa’da herhangi bir sınırlama yapılmaksızın “kamu gücü” tarafından
yapılan ihlallerden söz edilmektedir ve bu kavramın yasama, yürütme ve yargı
işlemlerini kapsadığı açıktır. Bu durumda, kanundaki bu düzenlemenin Anayasa’ya
aykırı olarak başvuru hakkını daralttığı söylenebilir. Çünkü Anayasa, açıkça
her türlü kamu gücü kullanımından kaynaklanan ihlallerden dolayı başvuru imkânı
tanımaktadır. Buna karşılık kanunda tüm kamu gücü işlemlerine karşı başvuru
hakkı tanımak yerine, bir daraltma yapmak suretiyle yasama işlemleri ve
düzenleyici idari işlemler başvuru kapsamı dışında tutulmuştur.
4.2.4. Başvuru Yollarının Tüketilmiş Olması
Kanun
yollarının tüketilmesi koşulu, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun temel
hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir hukuki çare olmasının doğal
bir sonucudur.
Başvurucunun,
özellikle diğer başvuru yollarını tüketmesi, söz konusu temel hak ihlalini
genel mahkemelerin hiyerarşik düzeni içinde ortadan kaldırmaya ve çözmeye
yönelik olanakları kullanması gereklidir. Kuşkusuz insan hakları ihlalinin
önlenmesi ve Anayasa’nın üstünlüğünün sağlanması öncelikle yasama organı, idare
ve diğer yargı mercilerinin görevidir.
Zira
yasama organı, idare ve olağan yargı mercileri bireysel hak ihlallerinin
önlenmesinde daha etkin konumdadır. Başvuru yollarını tüketme şartının varlık
nedeni, bireysel başvuru yapılmadan önce, idari makamlara ve derece
mahkemelerine Anayasal hakların ihlalini önleme ve düzeltme imkânı vermektedir.
Bu şart temel hak ve hürriyetlerin birincil koruyucusunun idari makamlar ve
derece mahkemeleri olduğunu, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun ise
ikincil/tamamlayıcı bir koruma mekanizması olduğunu göstermektedir. Bu açıdan da yasal yargılama olanakları
şikâyetçi tarafından kaçırılmamış ve şikayetçi yasal yargılama yollarına
başvurmamış ya da onları geri çekmiş olmamalıdır.
Kanun yollarının tüketilmesi koşulu Anayasa’nın 148. maddesi
ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Anayasa,
bireysel başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmesi
şartını aramaktayken, kanun ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya
da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması şartını aramaktadır. Anayasadaki “olağan kanun yolu” kavramı
Kanun’da “idari ve yargısal başvuru yolları” biçiminde ifade edilmiştir.
4.3. Şekli Şartlar
4.3.1. Bireysel Başvuru Formu Ve Dilekçesi
6216
sayılı Kanunun 47. maddesinin 3. fıkrasında başvuru dilekçesinde hangi
bilgilerin bulunması gerektiği, eklenecek belgelerin neler olduğu
belirtilmiştir. Bu kapsamda ilgili maddede yer alan başvuru dilekçesi
doldurularak veya aynı bilgileri içeren bir dilekçe yazılmak suretiyle
başvurulabileceği belirtilmiştir.
Başvurucular bizzat başvurabileceği gibi, avukatı veya yasal
temsilcisi ile de başvurabilir. Söz konusu maddenin 4. Fıkrasında ise avukat ile temsil edilmesi
durumunda vekaletnamenin sunulmasının gerekli olduğu açıklanmıştır.
Başvuru resmi dilde yapılmak zorundadır.
Başvuru dilekçesinde aşağıdaki hususların başvuru
dilekçesinde belirtilmesi gerekmektedir:
- Başvurucunun ve varsa temsilcisinin kimlik ve adres
bilgileri,
- İşlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri
sürülen hak ve özgürlük,
- Dayanılan Anayasa hükümleri,
- İhlal gerekçeleri,
- Başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamalar,
- Başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu
öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih,
- Varsa uğranılan zarar, başvuru dilekçesinde açıkça
belirtilmelidir.
Ayrıca başvuru dilekçesine,
- Dayanılan kanıtlar,
- İhlale sebep olduğu ileri sürülen işlem veya kararların
aslı ya da örneği
- Harcın ödendiğine dair belge,
- Başvurucu bir avukat ile temsil ediliyorsa, vekâletnamenin
eklenmesi gereklidir.
6216 sayılı Kanunun 47. maddesinin 6. fıkrasında başvuru evrakında
herhangi bir eksikliğin bulunması hâlinde yapılacak işlemin ne olacağı
belirtilmiştir. Bireysel başvuru dilekçesinin içeriğine ilişkin düzenlemelerden
de anlaşıldığı üzere, başvurunun yazılı ve gerekçeli olması gerekmektedir.
Gerekçesiz ya da yeterli düzeyde gerekçe içermeyen, öngörülen belgeler
eklenmeksizin yapılan başvurular kabul edilmeyecektir.
Başvurucunun dilekçesinde herhangi bir eksiklik bulunması
hâlinde, Mahkeme yazı işleri aracılığıyla eksikliğin tamamlanması için
başvurucu veya varsa vekiline onbeş günü geçmeyecek şekilde bir süre verilir ve
geçerli bir mazereti olmadan bu sürede eksikliğin tamamlanmaması halinde
başvurunun reddine karar verileceği bildirilir.
4.3.2. Başvuru Harcı
Bireysel
başvuru için yapılan müracaatta harç ödenmesi gerekmektedir. İlgili harç
yatırılmadığı takdirde başvurunun usulden reddi gerekir.
Başvuru
harcını yatırmaya ekonomik durumu elverişli olmayan başvurucular adli yardımdan
da yararlanabilmektedirler. Ancak yararlanmak isteyenler bu taleplerini başvuru
esnasında belirtmek durumundadırlar.
4.3.3. Başvuru Süresi
6216
sayılı Kanunun 47. maddesinin 5. fıkrası bireysel başvuru için beli bir süre
sınırlaması getirmiştir. Anılan fıkra “Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten;
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde
başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve
mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme,
öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek
talebi kabul veya reddeder” şeklinde düzenlenmiştir.
Kural
olarak 30 günlük süre, diğer başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren
başlamaktadır. Buna göre, eğer son yargı ya da idari merciine bir başvuru
yapılmışsa, bu merciin kararının tebliği veya tefhimi beklenmelidir. Diğer
hallerde süre, kararın ilanıyla ya da ilan yapılamıyorsa, kararın başvurucuya
herhangi bir yolla bildirilmesiyle veya öğrenme tarihiyle başlar. Eğer
başvurucuya kamu otoritelerince söz konusu kararın tümü verilmemişse,
başvurucunun bu konudaki talebiyle birlikte sürenin kesildiği ve kararın
tamamının başvurucuya verilinceye kadar da işlemeyeceği kabul edilmelidir. Temel
anayasal hak ihlali bir adli ya da idari makamın ihmalinden kaynaklanmaktaysa,
ihmalin devamı süresince ve nihayet ihmalin sona ermesinden itibaren bir ay
içinde bireysel başvuru yapılabilecektir.
Başvurucu kendi kusurundan kaynaklanan sebeplerle, mesela
ihmal veya kusuru sebebiyle dava, itiraz veya temyiz süresini kaçırması
durumunda kanun yollarının tüketilmesinden söz edilmeyecek ve anayasa şikayeti
kabul edilmeyecektir.
Öte yandan, haklı bir gerekçe sebebiyle vaktinde
başvuramayanlar, eski hale getirme isteğinde bulunabilirler. Mazeretin kalktığı
tarihten başlayarak onbeş gün içerisinde ve mazeretlerini belgeleyen kanıtlarla
beraber başvurabilirler. Mahkemenin talebi kabul veya reddetmesi ilk olarak
başvuran kişinin öne sürdüğü mazeretin kabul edilir olup olmadığına bağlıdır.
4.3.4. Başvuru Yeri
Bireysel
başvurular, bu Kanunda ve İçtüzükte belirtilen şartlara uygun olarak doğrudan
ya da mahkemeler veya yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılabilir.
Usulünce hazırlanan başvuru formu, harç tahsil
makbuzuyla birlikte yukarıda belirtilen yerlere teslim edildiğinde başvurucu ya
da temsilcisine alındı belgesi verilir ve bu tarih, başvurunun yapıldığı tarih
olarak kabul edilir.
Mahkemeler ya da yurt dışı temsilciliklerine teslim edilen
başvuru formu ve ekleri gerekli kayıt işlemleri yapılıp fiziki ve elektronik
ortamda Mahkemeye gönderilir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik
ortamda gerçekleştirildiği hallerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve
saklanır.
5. BİREYSEL
BAŞVURU YARGI SÜRECİ
5.1. Bireysel Başvurunun Yapılması
Başvuru
yukarıda belirtilen esaslarla başvurucu tarafından veya sayılan diğer
şekillerde yapılır.
5.2. Bireysel Başvuru Bürosu
Bireysel
başvurular, Kanun’da ve İçtüzük’te belirtilen şartlara uygun biçimde Mahkemeye
doğrudan ya da mevzuatta belirtilen merciiler vasıtasıyla yapılabilmektedir.
Anayasa Mahkemesi dışında başvuruların yapılabileceği yerler olan mahkemeler,
yurt dışı temsilcilikleri ya da belli koşullar altında cezaevi idarelerinin
kendilerine teslim edilen başvuru evrakıyla ilgili yetki ve sorumlulukları
yalnızca başvuru formunun teslim alınması, kaydı ve Anayasa Mahkemesine
ulaştırılması ile sınırlıdır. Bu mercilerce başvuru evrakı ve eklerine dair yapılacak
başkaca herhangi bir inceleme ya da işlem bulunmamaktadır.
Başvuru evrakı üzerindeki ilk inceleme ve değerlendirme
Anayasa Mahkemesinin başvuruların kayıt ve yazışmalarının yapıldığı Bireysel
Başvuru Bürosunda yürütülmektedir. Burada başvuruda şekli eksiklikleri bulunup
bulunmadığı incelenmekte, İçtüzüğün 66. maddesi uyarınca, başvuru formu ve
eklerinde herhangi bir eksiklik tespit edilmesi durumunda bunları tamamlamaları
için başvurucu, varsa avukatı ya da kanuni temsilcisine 15 günü geçmemek üzere
kesin süreler verilmektedir. İçtüzüğün 59. ve 60. maddelerdeki şekil şartlarına
uygun olmadığı belirtilen eksikliklerin verilen kesin sürelerde tamamlanmadığı
ya da başvurunun süresinde yapılmadığının tespit edildiği durumlarda,
Komisyonlar Başraportörünce başvurunun idari yönden reddine karar
verilmektedir.
5.3. Komisyonlar
Bireysel
Başvuru Bürosunca yürütülen idari inceleme aşamasını, Komisyonlar ve bazı
durumlarda da Bölümlerce yürütülen kabul edilebilirlik incelemesi aşaması
izlemektedir.
Bireysel Başvuru Bürosunca yapılan ön incelemede başvurunun
süresinde yapıldığı ve başvuru formu ile eklerinde herhangi bir şekli
eksikliğin tespit edilmediği ya da belirlenen eksikliğin verilen kesin süre
içinde giderildiği takdirde bu dosyalar kabul edilebilirlik incelemeleri
yapılmak üzere Komisyonlara aktarılmaktadır.
Kabul edilebilirlik incelemesinde, başvuru mükerrer olup
olmadığı, kişi, yer, zaman ve konu itibarıyla mahkemenin yetkine girip
girmediği, başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği ve başvurunun açıkça
dayanaksız olup olmadığı, başvurunun hakkın kötüye kullanımını teşkil edip
etmediği, önemli bir zararın bulunup bulunmadığı ve başvurunun anayasal açıdan
öneminin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.
Komisyonların verdiği kabul edilmezlik kararlarına karşı
yedi gün içerisinde yine komisyona itiraz edilebilir ancak bu itirazdan sonra
komisyonun verdiği kararlar kesindir.
5.4. Bölümler
Kabul
edilebilirliğine karar verilen bireysel başvuruların esas incelemesi bölümler
tarafından yapılır. Başkan iş yükünün bölümler arasında dengeli bir şekilde
dağıtılması için gerekli önlemleri alır (Madde 49, 1. fıkra).
Bireysel
başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilmesi hâlinde, başvurunun bir
örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilir. Adalet Bakanlığı gerekli
gördüğü hâllerde görüşünü yazılı olarak Mahkemeye bildirir (Madde 49, 1.
fıkra).
Komisyonlar ve bölümler bireysel başvuruları incelerken bir temel hakkın ihlal
edilip edilmediğine yönelik her türlü araştırma ve incelemeyi yapabilir.
Başvuruyla ilgili gerekli görülen bilgi, belge ve deliller ilgililerden
istenir.
(Madde 49, 3. fıkra).
Mahkeme, incelemesini dosya üzerinden yapmakla birlikte,
gerekli görürse duruşma yapılmasına da karar verebilir (Madde 49, 4. fıkra).
Bölümler, esas inceleme aşamasında, başvurucunun temel
haklarının korunması için zorunlu gördükleri tedbirlere resen veya başvurucunun
talebi üzerine karar verebilir. Tedbire karar verilmesi hâlinde, esas
hakkındaki kararın en geç altı ay içinde verilmesi gerekir. Aksi takdirde tedbir
kararı kendiliğinden kalkar (Madde 49, 5. fıkra).
Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel
başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve
bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır.
Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz
(Madde 49, 6. fıkra).
Bireysel başvuruların incelenmesinde, 6216 sayılı Kanun ve
İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel
başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır (Madde 49, 7. fıkra).
6. BİREYSEL
BAŞVURUNUN HUKUKİ SONUÇLARI
Bölümlerde
esas incelemesi yapılmasından sonra aslen ihlal olup olmadığına karar
verilmektedir. Çalışmamızda belirttiğimiz diğer karar çeşitleri ise tali
kararlar olarak irdelenecektir.
6.1. İhlal Kararı
AYM’ce
esas hakkında yapılan inceleme sonucunda, başvurucunun bir temel hak veya
özgürlüğüne kamu gücü tarafından bir müdahalede bulunulduğun tespit edilmesi
durumunda bu müdahalenin yasadan kaynaklanmadığının ya da yasadan kaynaklanan
müdahalenin meşru amacının bulunmadığının ya da yasayla öngörülmüş meşru amacı
bulunan bir müdahalenin başvurucuda yarattığı etkinin ölçülü olmadığının ya da
böyle bir etkinin gideriminin adilce sağlanmadığının anlaşılması halinde “ihlal
kararı” verilecektir.
İhlal kararı verilmesi halinde ise AYM, 6216 sayılı Kanun’un
50. maddesi
uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenleri belirleyip, bunlara hükmedecektir.
İhlal kararı verilmesi halinde 6216 sayılı Kanun uyarınca
tespit edilen ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için “yapılması
gerekenlere hükmedilir” ibaresi dışında, ihlalin derece mahkemelerinin
kararlarından kaynaklanmış olması durumu hariç olmak üzere, gerek anılan
Kanun’da gerekse İçtüzük’te daha açıklayıcı bir düzenleme bulunmamaktadır.151
Öyleyse aslında yasa koyucunun verilecek ihlal kararlarının etkisini kısıtlamak
eğiliminde olduğu akla gelmektedir. Çünkü söz konusu ibare uyarınca AYM’nin
ihlal kararı, derece mahkemelerinin kararlarından kaynaklanan ihlaller hariç
olmak üzere, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için neler yapılması
gerektiğini belirtmekle yetinecek, belirtilen gerekliliklerin ne şekilde, hangi
şartlarda, hangi zamanda uygulanacağı gibi hususlar ise ihlale sebep olan
müdahalenin icracısı kamu gücü organınca değerlendirilecektir.
İhlalin bir mahkeme kararından kaynaklanmış olduğu
durumlarda ise 6216 sayılı Kanun 50. maddesi ihlal ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılabileceklere yönelik açık düzenlemelere yer vermiştir.
Buna düzenlemelere göre AYM üç seçenek ile yetkilendirilmiştir:
Yargılamanın Yeniden Yapılmasını Sağlama: 6216 sayılı
Kanun’un
50. maddesine göre derece mahkemesi kararından kaynaklanan
bir ihlal tespit edildiğinde ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesi
gerekecektir. İçtüzüğün 79. maddesiyle ise dosyanın gönderildiği mahkemenin,
ihlal kararında açıklanan hususları dikkate alarak ihlal sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde yeniden yargılama yapması öngörülmüştür. Ancak bu noktada
sorunlu bir alan olarak karşımıza, yargılamayı yeniden yapması istenen derece
mahkemesinin önündeki olaya uygulaması gereken kanunun, yeniden yargılamaya
esas olan ihlal kararında tespit edilen ihlalin sebebi olarak görülmesi hali
çıkmaktadır.
Tazminat
Ödenmesini Sağlama: 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesi uyarınca AYM, mahkeme
kararından kaynaklanan ihlal ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yapılacak yargılamadan hukuki yarar elde edilemeyeceği durumlarda başvurucu
lehine tazminata hükmedebilecektir. Anılan maddede ve bireysel başvuruya
ilişkin diğer mevzuatta hükmedilecek tazminatın neye göre hesaplanacağı
belirtilmemekle birlikte, maddi veya manevi tazminat yönünden herhangi bir
ayrım yapılmadığı da görülmektedir. Bu durumda takdiri tamamen AYM’ye
bırakılmış olarak, tazminat vermeyi gerektiren koşulların gerçekleşmesi ya da
başvurucunun giderim sağlayabilmek için iç hukuk yollarından sonuç
alamayacağının anlaşılması halinde tazminata hükmedilmesi gerekecektir.
Genel Mahkemelerde Dava Açılmasını Sağlama: Yine 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesi uyarınca yeniden yargılama yapılmasından hukuki yarar elde
edilemeyeceğinin anlaşılması halinde doğrudan tazminata hükmetmek yerine
başvurucuya genel mahkemelerde dava açmasının yolu gösterilebilecektir. Bu yol
gösterme halinin hangi durumda olabileceğine dair İçtüzüğün 79. maddesinde ise
daha açıklayıcı bir hüküm bulunmaktadır. Buna göre tazminata hükmedilmesinin
gerekli olduğu bir hak ihlali durumunda tazminat miktarının tespitinin, görece
ayrıntılı bir inceleme gerektirdiğine kanaat edildiği takdirde, başvurucuya
genel mahkemede dava açması yolu gösterilebilecektir. Şüphesiz bu yolun en
olumsuz yanı, temel hak ve özgürlüğü ihlal edildiği bireysel başvuru sonucu
tespit edilen kişinin, bu ihlalin giderimini sağlayabilmek için, gerek olağan
yargılama sırasında gerekse bireysel başvurunun karara bağlanmasına kadar
geçirdiği süreye ek, genel mahkemede açtığı dava sonuçlanıncaya kadar bir süre
daha beklemesi gerekeceğidir.
Belirtmekte fayda var ki, açıklanan bu giderim yolları,
ihlal tespiti yapılan herhangi bir başvuruda, özellikle birden fazla temel hak
veya özgürlüğün ihlal edildiğinin tespit edildiği durumlarda, ayrı ayrı
hükmedilebilir niteliktedir. Yani ihlal tespit edilen bir bireysel başvuruda
somut olayın koşullarına göre bu yolların her ikisine de ya da üçüne de
hükmedilebilecektir.
6.2. İhlal Olmadığı Kararı
Esas
incelemesi sonunda kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmalinden kaynaklı bir
ihlal bulunamaz ise Mahkeme başvurucunun bir hak ve özgürlüğünün ihlal
edilmediğine karar verir. Böylelikle, başvurucunun ihlal iddiaları reddedilmiş
olur. Bu aynı zamanda, AYM’nin esastan inceleme yöntemine göre bir temel hak
veya özgürlüğe yönelmiş kamu gücü müdahalesinin kanuna dayanan, meşru amacı
olan ve kişiyi aşırı bir külfet altına sokmayan nitelikte olduğu ya da bu
türden bir külfetin gideriminin adilce sağlandığının tespit edilmesi anlamına
gelir. İhlal bulunmadığına yönelik karar kişilerin hakları üzerinde bir
değişiklik meydana getirmemektedir.
Bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilmediğine yönelik
karar tespit niteliğindedir. İçtüzüğün 81. maddesi uyarınca Bölümlerin
kararları kesin olduğundan, bu tespitin başvurucu açısından en önemli sonucu
başvuruya konu şikâyetine ilişkin ulusal hukuk yollarının tamamen sona ermiş
olması, eğer AİHM’e bir başvuru yapılması niyeti taşınıyorsa böyle bir başvuru
için herhangi bir engel kalmamış olmasıdır.
6.3. Tedbir Kararı
Bu düzenlemeye göre tedbir usulüne başvurmayı zorunlu kılan
bir halden söz edebilmek için şu iki asgari kriterin mevcut olması gerekir:
a. Başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi
bütünlüğü¬ne yönelik bir tehlike söz konusu olmalıdır.
b. Bu tehlike “ciddi” nitelikte bir tehlike olmalıdır.
Tedbir kararının ama¬cı, hakka yönelik mevcut olan ciddi
tehlikenin, gerçekleşmiş bir zarara dönüşmesini önlemektir. Nitekim AYM de
kararlarında bu durumu şöyle ifade etmektedir: “...bir işlem ya da kararın
uygulanması halinde bi-reyin anayasal haklarının ihlali yönünde ciddi bir
tehlike ortaya çıkacaksa, 6216 sayılı Kanun ile Mahkemeye bu tehlikeyi önlemek
amacıyla tedbir kararı verme yetkisi tanınmıştır.”
6.4. Düşme Kararı
Bireysel
başvuru ilgilinin talebine bağlı bir hak olduğu için başvurudan feragat halinde
Mahkemece “düşme” kararı verilir. İçtüzüğün 80. maddesine göre düşme sebepleri
sadece feragat ile sınırlı değildir. Başvurucunun davasını takipsiz
bıraktığının anlaşılması ile ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olması
maddede sayılan diğer düşme sebepleridir. Hatta bölümler ya da komisyonlarca
saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin
sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi halinde de Anayasa Mahkemesi
düşme kararı verebilmektedir.
Bununla beraber feragat ve benzeri nedenlerle düşme kararı
verilmesi gereken bir başvuru, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya
temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına
saygının gerekli kıldığı hâllerde incelenmeye devam edilebilir.
6.5. Pilot Karar
Pilot karar yöntemi AİHM tarafından, önüne gelen birbirinin
benzeri ve temelde aynı sorundan kaynaklanan çok sayıda başvuruyu
karşılayabilmek ve böylece karar verme hızını artırarak iş yükünü hafifletmek
amacıyla geliştirmiştir. Buna göre tekrarlanan başvuru olarak, ulusal hukuk
sistemi içerisindeki aynı sorundan doğan çok sayıda başvuru olduğunda, AİHM
pilot karar usulü ile bu başvurulardan bir ya da birkaçını öncelikli olarak
değerlendirir. AİHM, bu değerlendirmede benzer tüm davaları da kapsayacak
şekilde bir çözüm belirtmek suretiyle pilot hüküm verir.
Pilot karar yönteminde verilecek karar ile AİHM, somut
olayda ihlal olup olmadığını ve ihlalin temelinde yatan ulusal hukuk
sistemindeki sorunu tespit eder. Bu bağlamda, ilgili devlete sorunun
giderilmesine ilişkin yol gösterir ve aynı sebepten dolayı açılmış diğer
davalar açısından çözüm getirmesi bağlamında bir başvuru yolu düzenlenmesini
destekleyerek ulusal makamlara sorunun çözümünde yardım etmiş olur. Nitekim
pilot karar usulü uygulandığı zaman benzer diğer başvuruların incelenmesi bir
süreliğine ertelenebilmektedir.
İşte bu türden bir etkisi bulunan pilot karar usulünün
kanunla olmasa da AYM İçtüzüğünün 75. maddesi
ile Türk hukukuna girdiği görülmektedir. Maddeye göre bir başvurunun
yapısal bir sorundan kaynaklandığının ve bu sorunun başka başvurulara da yol
açacağının anlaşılması durumunda Bölümlerce pilot karar usulü uygulanarak karar
verilebilecektir. Yine aynı madde uyarınca pilot karar verilmesi durumunda
pilot karara konu başvuruya benzer nitelikte başvuruların, idari mercilerce,
pilot kararda gösterilen ilkeler çerçevesinde çözümlenmesi gerekecektir.
Dolayısıyla aynı AİHM uygulamasında olduğu gibi, pilot
karara konu başvuruya yönelik gerekçeler, benzer nitelikteki hali hazır ve
potansiyel tüm başvurulara sirayet ettirilmiş olacaktır. Ayrıca böyle bir
sistemik sorunun çözümü için muhtemelen ilgili devlet organının AYM kararında
açıklanan gerekçe doğrultusunda bir giderim yolu oluşturması gerekecek, böylece
esasında bir başvuruya ilişkin ortaya konulan gerekçe, pilot karara konu
bireysel başvuru dışı kişi ve kurumları da etkilemiş olacaktır.
6.6. Başvurunun Kötüye Kullanılması
6216 sayılı kanun bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye
kullandığı tespit edilen başvurucuların aleyhine, yargılama giderlerinin
dışında, ayrıca ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para
cezasına hükmedilebileceğini öngörmüştür (m. 51, 1. fıkra)
“Kötüye kullanma” oldukça muğlâk bir terimdir ve Anayasa Mahkemesinin başvuru hakkının kötüye kullanılıp kullanılmadığını belirleme imkânı da, bireysel başvuru davası, 51. maddede tanımlanan türden bir eyleme para cezası biçip biçmemeye hasredilmiş bir para cezası yargılaması olmadığından, oldukça kısıtlıdır. Her durumda bu normun, Anayasa Mahkemesinin iş yükünün olması gereken ölçüde tutulması ile bireylerin bireysel başvuruda bulunmaktan alıkonmamaları, bireysel başvuruda bulunmaktan çekinmemelerini güvence altına almak hedefleri arasında ideal bir denge gözetilerek uygulanması gereklidir.